En iyi bildiğimiz şeyler, okulda öğrenmediklerimizdir. -L. de Olabices. Eğitim kafayı değiştirmek demektir. Belleği doldurmak değil. Mark Twain. Dünya artık bir daha hiç bir okul Okul Sözleri çıkışı gibi kokmayacak mı? -Didem Madak 24 Temmuz 2011'de aramızdan ayrıldı kalbimizin sol tarafına şiirler yazan kadın. Hayatını bir kelebekle takas edip gitti buralardan. Bir şiirin dizesine saklanan ruhu ve bir kedinin bakışları kadar narin olan bedeni dayanamadı kansere. 41 yaşında; bizi şiirlerine, şiirlerini bize emanet edip dönüştü beyaz bir kelebeğe. didemle ilgili şeyler. didem madak 'ın yakın dostu müjde bilir tarafından ekim 2012'de yazılan ve didem madak 'ın ölümünden sonra metis yayınları tarafından pulbiber mahallesi 'nin kasım 2012'deki ikinci baskısına eklenen ardından bölümünde yayımlanmış metnin adı. didem madak 'la nasıl tanıştıklarını Pulbiber Mahallesi - Didem Madak Bugün okumaktan yorgun düşmüş ve bu kitabın incelemesini sabah yapma kararı almıştım. Ama 7 bin takipçiye ulaşmış olduğumu gördüm ve 7 bininci kişi hatırına yeniden sarıldım kelimelere. Didem Madak, 3 kitabıyla üçbin farklı özlem,n ellerinden tutup havaya kaldırıyor ruhumuzu. Çok sevmeleri,özlemeleri anlatıyor. Annesizliğini şiirlerinde en vakur şekilde işleyen şair, ölümden de bir ahbap olarak sıkça bahsediyor,sezdirmeden-inceden. Kızı Füsun’u,kardeşi Işıl’ı, arkadaşlarını, yeğenini bile cash. yazı Begüm Özçelikel Didem Madak Kimdir? 8 Nisan 1970’te İzmir’de öğretmen bir ailenin çocuğu olarak doğar Didem Madak. Birçok şiirinin öznesi olan Işıl ondan altı yıl sonra aralarına katılır. 12 Eylül döneminde babası okul müdürü ile tartıştığı için Uşak’a gönderilir fakat annesi Füsun’un tayini çıkmadığı için Didem ve Işıl anneleri ile Burdur’da kalmak zorundadır. Didem ve Işıl evlerinin arkasındaki mısır tarlasının hışırtısından korktuğu için annelerinin tüm mısırları kesmesi “Annemle İlgili Şeyler” şiirinde şu dizelerle geçer “Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu/Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri/Diye başlayan bir çocuk romanında…” Didem 13 yaşındayken annesini kanser yüzünden kaybeder. Bu acımasız anne sesini bırakmak için erken ölen Füsun Hanım vefat ettiğinde sadece 38 yaşındadır. Babalarının çok geçmeden başka bir kadınla evlenmesi babasıyla ilişkisini zorlaştırır. Üvey anneleri azarladığında Didem ve Işıl hayallere sığınarak bu günleri hafifletmeye çalışırlar. Annesinin hiçbir eşyasının kalmamasından yakınan kardeşlere, teyzeleri anneleri Füsun’dan kalma el yazması şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonunu çıkarır. Annesinin bu bıraktıkları ve anne yokluğunun acısı bir araya geldiği zaman yeni bir şair doğmaya başlar… Didem Madak, kızına yazdığı mektupta “Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!” der. Didem Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanır ve üvey annesiyle yaşayamaması üzerine birinci sınıfta okuldan arkadaşıyla evlenerek evden taşınır. Fakat bu evlilik boşanmayla sonuçlanır. Boşanmanın ardından maddi zorluklar çeker ve bu yüzden birçok iş deneyimlemek zorunda kalır, zor günler geçirir. Üç yıl boyunca kendini dünyadan izole ederek bir bodrum katında yaşar. Annesini her özlediğinde bir şiir yazdığını söyleyen Madak, bu rutubetli bodrum katının şiirlerine ilham olduğunu söyler. Bu üç yılı tasavvufa sarılarak atlatır. Kardeşi Işıl’a göre inancı olmasaydı Didem kayıp gitmişti. Bu dönemde, Işıl’ın Didem’den gizlice şiirlerini İnkılap Kitabevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasına göndermesiyle birincilik gelir. Ödülü aldıktan sonra İstanbul’a taşınan Didem Madak, şiirlerini Bursa Cezaevinde okuyan Timur Çelik ile kısa süre sonra tanışarak hayatını birleştirir. Eşi ile bir anlaşma yaparlar, eğer kız çocukları olursa ismini Didem, erkek olursa Timur Çelik koyacaktır. Bir kız çocukları dünyaya gelir. Didem Madak kızına annesinin adını koyar Füsun. Bu doğumdan sonra anne olmasıyla beraber artık şiir yazamaz olur. Belki de şiirlerini adadığı ölü anne sesini kızı Füsun’un çocuk sesiyle bastırmıştır. “Canım Kızım sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin.” Kendisi de annesi gibi kanserden 24 Temmuz 2011’de vefat eder ve kızı Füsun’a bu acı mirası bırakır. Didem Madak’ın Üç Kitabında Üç Ayrı Dönem Didem Madak edebiyatını doğru kavrayabilmek ve hayatını öğrenmek için Grapon Kağıtları 2000, Ah’lar Ağacı 2002, Pulbiber Mahallesi 2007 kitaplarını kronolojik sırayla okumak gerekiyor. Çünkü her kitabı farklı dönemlerden geçen Madak’ı temsil ediyor. Grapon Kağıtları 2000 ağırlıklı olarak anne yasını, çocukluğunu, kardeşi Işıl ile küçükken kurdukları küçük dünyayı betimler. Doğumundan annesini kaybettiği on üçüncü yaşına kadarki zamanın şiirleridir. Ah’lar Ağacı 2002 ise bir bodrumda izole yaşadığı ve tasavvufa yöneldiği üç yılın kitabıdır. Dini motifler sık sık kendini hissettirir “Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca”, “Ben işte miraç gecelerinde/Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,/Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,/Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin/Bir şiir aradım.” Pulbiber Mahallesi 2007 kitabında poetik benliğini oluşturduğunu ve duyguların somutlaştırılarak yarattığı karakterler, mekanlar üzerinden masalsı bir dille anlatıldığını görürüz. Didem Madak’ın şiirindeki karakterler kendi kurmaca dünyasının ürünü, masal kahramanları, tarihi kişiler, dini kişiler, gerçek kişiler, meslek veya grup sembolü kişiler olarak sınıflandırabiliriz. Burada dikkat çekici nokta ise bu karakterlerin en çok son kitabı Pulbiber Mahallesi kitabında işlenmesidir. Şairliği duyulmuş, hayatı geçmişe nispeten düzene girmiş Didem Madak artık kendi karakterleri ve mekanları olan, hayatını sımsıkı elleriyle kavrayan bir şairdir. Didem Madak Şiirinde Kadın Varlığı Didem Madak şiirinde sosyal hayatın her kesiminden kadına yer verir ve onları doğal yaşamındaki görünümleriyle yansıtır çiçek satan kadınlar, elma soyan kadınlar, fahişeler, öldürülmüş kadınlar, evde kalmış kızlar, kapıcı karısı… Her eylemiyle kadınlığı temsil eder B harfinden sütyen yapan notalar, sütyen lastiği ile asılmak istemek, doğum sancısı ve doğumun büyüsü… Madak tüm kadınları kucaklayarak kadın oluşuna yaslanır. Daha bu dönemde “Kadından şair olur mu?” tartışması yapılırken, Didem Madak sahneye güçlü bir kadın şair olarak ortaya çıkar ve kadının şiirde sadece aşık olunan, küçük yaşamını sürdüren pasif bir nesne olarak süregelmesini değiştirir. Onun şiirlerinde kadın kendi yazgısını belirleyen, yaşam veren ve yaratan, üreten, etken bir pozisyondadır. Tümkadınları başroldeki kadınlar’ olarak taşır. “Hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler.” Didem Madak Şiirinde Dilin Kullanımı “Bazen ölmek istiyorum/Beni yeniden doğurman için/İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.” Didem Madak, annesinin ona yeniden can verme isteğini ancak kendisi doğum yaptığında gerçekleştirmişti. Kızı Füsun doğduktan sonra şiir yazamaz hale gelen Madak belli ki yaşam ve ölümle hesaplaşmak için yazıyordu. Bu yaşam ve ölüm arasındaki acıyı dillendirirken ironiye kaçarak zaman zaman şiirin ortasında kendine güldü. Şiir, bu noktada okuyucuya güven ve neşe vererek nefes alıyordu. “Acı bazen öyle yoğun, çok yoğun/Patlak gözlü bir kurbağa/tarifsiz çirkin ve kel./Edibin kurbağası yakup benimki seyfettin/Neden bilmem işte/Nereden çıktı şimdi seyfettin” Madak şiirlerini mektup yazarcasına, açık bir dille ve hiçbir şeyi gizlemeden, hiçbir duyguyu bastırmadan yazdı. Sanıyorum ki dil oyunlarını bolca yerleştirdiği şiirlerinde kendisini bu kadar net bir şekilde sergileyebilmesi onun karakteristik özelliğiydi. Ayrıca bu mektup şiirlerde bir fark sezilir kadına ve erkeğe ithafen yazdığı şiirler arasındaki tutum. Kadınlara seslenirken dertleşirmiş gibi konuşurken, erkeklere yazdığında onlara karşı savunmacı, asi bir dil kullandığını görürüz. Bu, hayatı boyunca toplumda kendi ayakları üzerinde var olmaya çalışan bir kadının isyanıdır. “Ben bir bodrum kat kızıyım bayım/Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum” Kaynakça MADAK, Didem, Pulbiber Mahallesi, Metis YayınlarıMADAK, Didem, Ah’lar Ağacı, Metis YayınlarıMADAK, Didem, Grapon Kağıtları, Metis YayınlarıTEMİZYÜREK, Mahmut, Didem Zamanı Didem Madak Şiiri Üzerine, Edebi ŞeylerKESKİN, Kadriye, Didem Madak Şiirlerinde Kadın Duyarlığı, Yüksek Lisans Tezi Bursa Bursa UludağÜniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019AKTAŞ, Havva, Didem Madak’ın Şiirlerinde Anlam Evreni, Yüksek Lisans Tezi Nevşehir Nevşehir HacıBektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021 İşte, fotoğraflarla Didem Madak! Habertürk’ten Mehmet Çalışkan, Şair Didem Madak’ın hayatı ve şiirlerine fotoğraflarıyla birlikte yer verdi 1970 İzmir’de dünyaya gelen Didem Madak, önce Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden sonra da ABD’de California State Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Türkiye’ye döndükten sonra, ODTÜ’de yüksek lisans yapan Madak, önce ODTÜ’de, ardından da Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Didem Madak, Grapon Kâğıtları’ adlı ilk kitabıyla İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı. Madak, İngilizce ve Fransızcadan çeviriler de yaptı. TRT İstanbul Radyosu – Radyo 3 için klasik müzik ve edebiyat programları hazırlayan Didem Madak, İstanbul Üniversitesi Dramaturji Bölümü’nde “Platon’dan Günümüze Estetik Kuram”, Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde ise Sanat Felsefesi’ dersleri verdi. 24 Temmuz 2011’de henüz 41 yaşında hayatını kaybeden Didem Madak, Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi. KİTAPLARI * Grapon Kağıtları 2000 * Ah’lar Ağacı 2002 * Pulbiber Mahallesi2007 ANNEMLE İLGİLİ ŞEYLER Sevgili Anneciğim Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda Kocaman bir dağ lalesi gibi Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran. Şimdi mucizevi bir yerdeyim Muc’un ucuz evinde Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem Duvarlara hep senin resmini çiziyor Dili geçmiş zamanda birçok resim, Hep gülümsüyorsun Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında Durmadan soluyormuş gibi. Hatırlar mısın? Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur gölünü O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü Vişne bahçeleriyle dolu, Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin. Bazen ölmek istiyorum. Beni yeniden doğurman için İri, ekşi bir vişne tanesi gibi Kışbaşında bir ton kömür yığarlardı kapıya Bazen görülen rüyalar gibi kapkara Bir ton rüya çıtırdarken Sen kar yağmadan önce başkaydın, Kar yağdıktan sonra bambaşka. Sanki hep buluğ çağındaydın. Kuşlar zaptederdi sonra her yeri, sabahları Binlerce kez söylerlerdi, söyleyeceklerini. Bizim hiç anlamayacağımız bir şeyi. Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı. Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar… Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı. Ben bu eve Muc’un ucuz evi diyorum. Yokluğunda böyle oldum. Mucize öldükten sonra, buraya taşındım. Ve inan Muc bu evi bana ucuza verdi. Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam. Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim. Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri diye başlayan bir çocuk romanında… Şalına sarınırdın, toprağa sarınır gibi Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için, bu acımasız ölü anne sesini. Şimdi mucizevi bir yerdeyim Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burda Ve çok ağır ilerliyor. Yüzümdeki çillerden başka İsyan eden biri yok hayatımda. Onları Muc’a evin karşılığında verdim Çok ucuza. Artık bütün üzgün oluşlarımın adı Anne. ÇALIKUŞU’NUN Z RAPORU Kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar Dilinin dönmediği duaları sayıklıyor Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman Yağmur yağıyor durmadan Ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak Bir çılgının Kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi Bir elimde tabanca Bütün dualarım delik deşik. Başörtülü bir anne olarak bekliyorum ruhumun Şark hizmetinden dönüşünü Mahalle kavgalarına karışmadan Kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen Doğruyor ve kızartıyorum onu Günler külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz. Hikâyeme bir hayat yazmak istiyorum Pek inandırıcı olmayan Ruhuma ıhlamur yollamak istiyorum yün eldivenler Hikâyeme bir ölüm yazmak istiyorum Beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma Romantik radyo dinleyen o eski arkadaşıma Son bir kere daha limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum Otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni Yağmurla beraberliğimden doğan Birinci ve yüzbininci hayaletim Ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan O kadar çok, o kadar çok hissediyorum. Fareler yeraltından fırlatılan havai fişeklerdi Haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler Akşamları günahkâr yazar kasalar kadar Z raporları kadar uzun şiirlerim Elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim O eski arkadaşım yıkanmış midesiyle İskambil kağıtları kusan, zarlar Maça kızı ve pis yedili sayesinde Kaç kere ölümle randevulaştı. Plastik çiçeklerle ziyaretine geldi hayat Semt pazarından alınma hırkasıyla, Ayolu, yanisi bol konuşmalarıyla Her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla Öyle çok sevdim, öyle çok sevdim Binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader. Delirdiğim altyazı şimdi bütün aynalarda Vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan. Hikâyem ucuz, romanım basmakalıp Pembe kağıtlar aldım Hayatıma bir ölüm yazacağım Bir ölüm, pek de inandırıcı olmayan Yazık hiçbir şair bir çiy tanesi kadar bile sızmadı kâğıda Kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi. Yazık bir son mektup bile bırakmadan gitti Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman. Her gün uzak ülke kırpıntıları dökülür güneşin ceplerinden. Yoksul aile babası cebi gibi biraz kasvetli ve susam kokulu. Sanki gretagarbo artisti ölür gibi gün batana dek karabasanlar dolaştırır sokaklarda hırdavatçılar, gecenin her köşesinde sarhoşlar gündüzü kusarlar. Güneş vergi iade zarflarında saklanır. Ucuz elbise askılarında tiril tiril amortiden bir deniz sallanır. Sabaha karşı nemli bir ıslık, bir köşede siftinip duran sokak kedilerinin tüylerini tarazlar. Yampiri bir yağmuru seyreder dizilip rengârenk, pis kediler. Boyozcular, elleri yağlı, gözleri yağlı, gönülleri yağlı pis adamlar. Güvenoyu alamamış martılar Kemeraltı çarşısına alışverişe çıkarlar. Otuziki yerinden bıçaklanmış aşklar damlar gözlerinden. Kulenin altında bekler her öğlen Bu şehirde adamın biri her öğlen bir deprem bekler. 28 Nisan 2020 Bunlar da ilginizi çekebilir Can Yayınları’nın mayıs ayı kitapları basılı değilÖykü Oda Şahika Çalışkan » Henüz 14 yaşında annesi Füsun Hanım'ı kolon kanserinden kaybetmişti Didem Madak. "On dört yaşındaydı ruhum bayım. Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı." Kızına annesi Füsun'un adını verir. Ne acı talihtir ki, kızı Füsun henüz 3 yaşındayken, kolon kanserinden hayatını kaybeder Didem Madak. Henüz 41 yaşındadır. Annesiyle aynı talihi paylaşan Didem Madak, kızı Füsun'a geride bıraktığı mektupla şöyle seslenir "Canım kızım,Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis!Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!" Ölümünün üzerinden altı sene geçti Didem Madak'ın. Geriye şiir kitapları Grapon Kağıtları, Ah'lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi kaldı. Huzur içinde uyu Didem Madak! ANNEMLE İLGİLİ ŞEYLER Sevgili Anneciğim, Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğundaKocaman bir dağ lalesi gibiVe kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran. Şimdi mucizevi bir yerdeyimMuc’ın ucuz evindeSanki mürekkebi rutubet olan bir kalemDuvarlara hep senin resmini çiziyordi’li geçmiş zamanda birçok resim, Hep gülümsüyorsunAklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibiVe o yıldız karanlık bir şubat akşamındaDurmadan soluyormuş gibi Hatırlar mısın? Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nüO göl şimdi içimde kocaman bir anne bahçeleriyle dolu, Neşeli bir şehre benzerdi senin ölmek istiyorumBeni yeniden doğurman içinİri, ekşi bir vişne tanesi gibi. Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıyaBazen görülen rüyalar gibi kapkaraBir ton rüya çıtırdarkenSen kar yağmadan önce başkaydın, Kar yağdıktan sonra hep buluğ zaptederdi her yeri, sabahlarıBinlerce kez söylerlerdi söyleyecekleriniBizim hiç anlayamayacağımız bir şeyiSenin şarkıların aç kuşlara buğday saçardıKediler yusyuvarlak dururdu karın ortasındaKar manzaralı bir resmin ortasında durur gibiGri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar...Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı. Ben bu eve Muc’ın ucuz evi diyormYokluğunda böyle öldükten sonra buraya inanMuc bu evi bana çok ucuza verdi. Yaşasaydın, hayatının ortasınaGüller yığan bir adam olsun isterdim bir çocuk romanı annesi ol mısır tarlaları hışırdıyorduVe kalbimde çıngıraklı yılan sürüleriDiye başlayan bir çocuk romanında...Şalına sarınırdın toprağa sarınır gibiErken öleceğini biliyordum bana bırakmak için, Bu acımasız ölü anne sesini Şimdi mucizevi bir yerdeyim Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor buradaVe çok ağır çillerden başkaİsyan eden biri yok hayatımda. NOT Ölen her kadın için bir şiir Muc’a evin karşılığında verdimÇok bütün üzgün oluşlarımın adı ANNE! Sevgili Anneciğim, Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda, Kocaman bir dağ lalesi gibi. Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran. Şimdi mucizevi bir yerdeyim. Muc’ın ucuz evinde. Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem Duvarlara hep senin resmini çiziyor. di’li geçmiş zamanda birçok resim, Hep gülümsüyorsun, Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi. Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında, Durmadan soluyormuş gibi. Hatırlar mısın? Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü’nü. O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü. Vişne bahçeleriyle dolu, Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin. Bazen ölmek istiyorum, Beni yeniden doğurman için. İri, ekşi bir vişne tanesi gibi. Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıya. Bazen görülen rüyalar gibi kapkara, Bir ton rüya çıtırdarken, Sen kar yağmadan önce başkaydın, Kar yağdıktan sonra bambaşka. Sanki hep buluğ çağındaydım. Kuşlar zaptederdi her yeri, sabahları, Binlerce kez söylerlerdi söyleyeceklerini, Bizim hiç anlayamayacağımız bir şeyi, Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı. Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında. Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi, Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar… Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı. Ben bu eve Muc’ın ucuz evi diyorum. Yokluğunda böyle oldum. Mucize öldükten sonra buraya taşındım. Ve inan, Muc bu evi bana çok ucuza verdi. Yaşasaydın, hayatının ortasına, Güller yığan bir adam olsun isterdim babam. Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim. Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu, Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri… Diye başlayan bir çocuk romanında. Şalına sarınırdın toprağa sarınır gibi, Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için, Bu acımasız ölü anne sesini. Şimdi mucizevi bir yerdeyim. Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada. Ve çok ağır ilerliyor. Yüzümdeki çillerden başka, İsyan eden biri yok hayatımda. NOT Ölen her kadın için bir şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim. Çok ucuza. Artık bütün üzgün oluşlarımın adı ANNE! Didem Madak “İZDİHAM Modern Türk edebiyatında “kadın şair” denince akla gelen en önemli isimlerdendir Didem Madak. Genç yaşta yakalandığı amansız hastalığa yenilen Didem Madak kendi deyimiyle “ütüsüz ve buruşuk bir ruhun” şairidir. *** “Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca; alt katında uyumayı bir ranzanın, üst katında çocukluğum… Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden, ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı; aşk diyorsunuz, limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! -Siz Aşk’tan N’anlarsınız Bayım? – Didem Madak Hayatı 1970 yılında hayata gözlerini açan Madak 38 yaşındayken kolon kanseri sebebiyle hayata gözlerini vefat ettiğinde Didem Madak 12 yaşındadır. Madak’ın şiirlerinde annesine olan hasretin izlerini görebiliriz *** On dört yaşındaydı ruhum bayım Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri…” -Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım – Didem Madak Lise eğitimini İzmir’de tamamlayan Didem Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanır ancak okulun ilk yılında yaptığı evlilikle okulu bırakır ancak kısa sürede boşanır. Maddi olumsuzluklar nedeniyle bir bodrum katına yerleşir. Şiirle serüveni ise bu süreçte başlar. Bodrum katında tasavvufla ilgilendiği zamanlar da olmuştur. Madak’ın son kitabı Pulbiber Mahallesi’nde dilsel bir değişiklik görülür. Şiirlerinin dili argoya, sokak diline bürünmüştür. 2005 yılında, eşi Timur’la evlenir ve 3 yıl sonra da kızı Füsun’u dünyaya getirir. Didem Madak, 2002’de Varlık Dergisi’nde Müjde Bilir ile yaptığı röportajda şiirini şöyle açıklamıştır “Hayatımla ve kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden, biraz kadınsı, durup dururken bağıran şiirler.” *** Grapon Kağıtları kitabından Annemle İlgili Şeyler Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam. Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim. Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri diye başlayan bir çocuk romanında… Şalına sarınırdın, toprağa sarınır gibi Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için, bu acımasız ölü anne sesini. *** Şimdi Bir Hatırasın Şimdiden bir hatırasın Bulutsa, tozsa, uçarsa Bütün aşklar paranteze alınsın Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın Ne bir şarkısın Ne de dillerde nağme adın Artık bazı şarkılar kadar yaralısın *** Ah’lar Ağacı kitabından Ah’lar Ağacı Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah… dedim sonra, Ah!

didem madak annemle ilgili şeyler