PDFOlarak İndir 1960 Sonrası Hikaye 1960 Sonrası Hikaye: Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa, edebî yazılara hikâye (öykü) denir. Edebiyatımızda ilk yerli örnekleri Tanzimat Edebiyatı Dönemi’nde verilmeye başlanmıştır. Servetifünun ve Millî Edebiyat Dönemlerinde yeni bir tür olarak ağırlığını
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ROMAN VE HİKAYE. Eylül 23, 2020 merhancag Yorumlar. 1) MİLLİ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN YAZARLAR. *I. Dünya Savaşı, Milli Mücadele, halkın ve Anadolu halkının yaşama biçimi, ahlak bozuklukları, yanlış batılılaşma, hurafeler, halk - aydın ilişkisi, Atatürk ilke ve inkilapları
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901 - 1962) Şair, roman ve hikâye yazarı, edebiyat tarihçisi, yeni Türk edebiyatı profesörü. Şiir, deneme, hikaye, roman gibi edebiyatın birçok dalında eser vermiştir. Tanpınar, roman ve hikayelerini de şair kimliğinden uzaklaşmadan şiirsel bir dille kaleme alır. Hikâye ve romanlarında bireyin iç
bİreyİn İÇ dÜnyasini esas alan anlayiŞla yazilan roman ve hİkayeler Romanın ana kahramanı İstanbullu Hoca olmakla beraber Ali Emmi, Emine, Çolak Salih, Reis Bey karakterleriyle milli Mücadele yıllarını insan sevgisiyle yoğurup anlatan bir yazarımızdır.
kahramanlarınıesas ve yan kişiler olarak ikiye ayırır. Esas kişiler, karakteristik özellikler gösteren roman figürleri hüviyetindeyken yan kişiler daha çok yardımcı bir işleve sahiptirler. (Pospelov 2005: 222-223). Bunlar dışında W.J.Harvey, kişi kadrosunu karakter yapılarına göre dörde ayırır:
cash.
Bireyin iç dünyasını esas alan Anlayış ve Bireyin İç Dünyasını Esas Alan hikaye örnekleri Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar insanı farklı bir bakıç açısıyla anlatmak, modern hayatın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini gözler önüne serebilmek için Psikoloji, Psikanaliz gibi bilimlerden ve özellikle de S. Freud’un görüşlerinden bireyin iç dünyasını anlamak için düş analizi ve bilinç akışı tekniklerinden iç dünyasını esas alan eserlerde insanın bunalımı, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık,sıkıntı,bilinçaltı, iç hesaplaşmalar gibi konular ele iç dünyasının esas alınan eserlerde ruh tahlilleri sanatsal bir yaklaşımla ortaya İç Dünyasını Esas Alan hikaye örnekleriTarık Buğra – bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri1- Oğlumuz Tarık Buğra’nın içinde 13 hikaye barındıran eserin ilk hikayesidir. Aynı zamanda kitaba adını veren hikayedir. Durum hikayesi olarak kaleme alınmıştır. Bir anne ve babanın eve geç gelen çocuklarını sabaha kadar beklemeleri ve onu beklerken yaşadıkları ruhsal bunalımı ele alır. Bu nedenle bireyin iç dünyasını esas alan hikayelere örnek teşkil Yarın Diye Bir Şey YokturTarık Buğra’nın Oğlumuz adlı hikaye kitabından sonra çıkardığı ikinci hikaye kitabıdır. Yazarın 1952 – 1954 yılları arasında yazmış olduğu hikayelerin yer aldığı eserdir. Kitabın ilk hikayesi olan Yarın Diye bir Şey Yoktur aynı zamanda kitabın da gece geç saat olmasına rağmen bir türlü uykusu gelmeyen bir adamın ruh hali oldukça başarılı yansıtılır. Uyumak için çeşitli yollar deneyen, paket paket sigara içen, yatakta bir sağa bir sola dönen adamın düşünceleri verilir. Durum hikayesi tarzında olan hikayede mizahi unsurlara da yer verilerek yergi de Hamdi Tanpınar – bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri1- Abdullah Efendi’nin RüyalarıBireyin iç dünyasını esas alan hikayelere en güzel örneklerden biridir. 40 yaşındaki Abdullah Efendi adındaki kahramanımız yıllarca annesine bakmış ve bu nedenle hiç evlilik yapmamıştır. Hikayede Abdullah Efendi’nin bir lokantada otururken yan masada bulunan bir kadına bakarken bir anda gözlerinin dalması ve uzaklara gitmesi anlatılır. 3 yıl önce gördüğü bir rüyanın etkisinden çıkamayan Abdullah Efendi sürekli rüyasında gördüğü kişiliği ile gerçek kişiliği arasında git gel Geçmiş Zaman ElbiseleriBir arkadaşının daveti üzerine onun evine giden kahramanımız daha sonra sevgilisi Keti ile buluşabilmek için gecenin bir vakti evden ayrılır. Sevgilisi Keti ile olan buluşmasına yetişebilmek için acele ederken düşüp bayılır. Uyandığında ise kendini eski zaman elbiseleri giyen bir kız ve babasının yaşadığı bir evde Bir YolAhmet Hamdi Tanpınar’ın Bir Yol adlı hikayesi de bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örneklerindendir. Aynı zamanda eserde Bergson felsefesinden etkilenen Tanpınar’ın zaman mefhumunu da görürüz. Yol mekan konumundayken yolda alınan mesafe bu zaman mefhumunu ifade eder. Hikayede adı verilmeyen kahramanımız bilinç altındaki duygularının yönlendirmesiyle yola birtakım anlamlar atfeder. Yol kahramanımız için bir değişimi ifade eder. Kahramanın şu ifadeleri bilinç altını ortaya koyması yani bireyin iç dünyasını yansıtması bakımından önem arz eder “İşte dedi, şu gördüğünüz küçük yol, şu iki ağaç arasında tepenin eteğine kıvrılan patika… Fevkalâde hiçbir tarafı yok değil mi? Hemen hemen her yerde bol bol rastgelebileceğimiz alelâde bir şey.. Bununla beraber, nereye gittiğini, nereden geldiğini bilmediğim, bir dönemeçte kaybolan tozlu parçasından başka hiçbir tarafını tanımadığım bu yol benim hayatımda bütün bir sergüzeşttir.”Peyami Safa – bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleriEdebiyatımızda bilinç altını ve ruhsal tahlilleri en iyi yapan isimlerin başında Peyami Safa gelmektedir. Peyami Safa’nın eserlerine baktığımızda aslında herbir kahramanın kendinden bir parça olduğunu görürüz. Çünkü ruh tahlillerine yer verdiği isimler aslında kendi travmalarının bir parçasıdır. Çocukluğunda geçirmiş olduğu hastalık ve bu hastalığın getirmiş olduğu ruhsal bunalım eserlerinde yer Safa edebiyatımızda birçok hikayeye yer vermesine rağmen hikayeleri pek araştırma konusu olmamıştır. Bireyin iç dünyasını esas alan tarzdaki eserleri de hikayelerinden çok romanlarında yer almaktadır. Hikayelerinde genellikle toplumu gözlemlemiştir. Ruhsal tahlillere ise romanlarında yer Dokuzuncu Hariciye KoğuşuPeyami Safa’nın kendi çocukluğunu karakterize ettiği ve geniş ruhsal tahlillere yer verdiği Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanında ismi belli olmayan ve çocuk yaşta hastane koridorlarında dolaşmak zorunda kalan bir çocuğun ruhsal çöküntüsü yaşadığı bir aşk hikayesi üzerinden dile Matmazel Noraliya’nın KoltuğuPeyami Safa’nın olgunluk eseri olan Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’nda da sanatçının çocukluk yıllarında yaşadığı hastalığın etkisinden çıkamadığı görülür. Roman ruhsal tahlillerin yanı sıra madde – mana gibi mistik bir konuya da değindiği bir başkahraman Ferit’tir. Annesi verem olur. Kısa süre sonra Ferit’in iki ablası da annelerinden veremi kaparlar ve vefat ederler. Bu duruma daha fazla katlanamayan evin babası aileyi terk eder. Bir süre sonra küçük kardeşi de verem olur. Bu gelişmeler üzerine okuduğu tıp fakültesinden ayrılarak bir pansiyona yerleşen Ferit burada farklı ruhsal karakterlerdeki kişilerde karşılaşır. En ilginç olanı ise gaiplerden haberdar olan Zehra adındaki bir kızdır. roman bu ruhsal tahlillerle ve bireyin iç dünyasını esas alan tarzda devam YalnızızPeyami Safa’nın en olgun eseri olarak kabul edilmektedir. Yazar ruhsal tahlillere psikoloji biliminin örneklerine geniş yer vererek romanını oluşturmuştur. Önseziler, telekinezi, premonition ve polipsişizm insanda birçok ruhun olduğuna inanma bu örneklerin en sık kullanılanıdır. Romanda Samim ve Besim karakterlerinin mükemmele yakın derecedeki ruhsal tahlillerine yer verilir. Özellikle Samim’in ütopyası olan Simeranya ile bireyin iç dünyasını gözler önüne Kutlu – bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleriSon dönem Türk edebiyatının en önemli hikaye yazarlarından kabul edilen Mustafa Kutlu, hikayelerinde insanın derinliğine yönelmiş, rüya ile gerçek kavramlarını irdelemiş ve Tanpınar’ın etkisiyle zaman ve eşya mefhumuna Adam, Yoksulluk İçimizde, Hüzün ve Tesadüf, Beyhude Ömrüm, Mavi Kuş, Ya Tahammül Ya Sefer, Kapıları Açmak onun bu tarzdaki eserleri
Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Roman ÖzellikleriRoman Nedir ?Genellikle insanların serüvenlerini, iç dünyalarını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını yansıtmayı amaçlayan düzyazı türüne “roman” denir.“Roman” terimi, Roma İmparatorluğu içindeki halkların kullandığı bozulmuş Lâtinceye verilen addır. Bu bozuk Lâtince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine roman denmiştir. Bu terim, sonradan belli bir türün adı anlatıma dayalı edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu bütünlüğü ve uyumu içinde anlatır. Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Roman Dönemi edebiyatında bazı sanatçılar da bireyin iç dünyasını psikolojisini, ruhsal durumunu derskonum anlatmayı amaçlamış bu doğrultuda önemli eserler roman anlayışı psikolojisini yansıtma ANLATIM AŞAĞIDA4. Bu yazarlar, insan gerçekliğini farklı yönlerden anlatma gayreti içine girmişler; olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya Bu yüzden olay örgüsünü önemsememişler, merak unsurunu ikinci plana atmışlar ve tamamen insanın iç dünyasını ve içsel çatışmalarını gerçekçi tasvirlerle ortaya koymaya insanın topluma yabancılaşmasının nedenlerini sosyo-ekonomik unsurlarda değil bireyin iç dünyasında İnsan gerçeği toplumsal açıdan değil psikolojik açıdan ele kavramından yola çıkarak bireysel çözümlemeler bunalım, sıkıntı, yabancılaşma ve yalnızlıklarını ele psikolojik unsurların birey üzerindeki etkilerini Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlar; çağrışımlara açık, sanatlı bir dille ruh tahlillerine/çözümlemelerine yer Roman kahramanlarının ruhi portresi Modern hayatın insan üzerindeki etkilerini tespit etmek için psikoloji, psikoanalitik psikoanaliz gibi bilimlerden ve dolayısıyla Freud’un görüşlerinden faydalanmışlardır14. Ruhî bunalım, yabancılaşma, yalnızlık, toplumla hesaplaşma, kendini sorgulama, bilinçaltı, kozmik alem, iç sıkıntısı, ruhi bunalım gibi konuları ele Eserlerinde özellikle geleneksel anlatım teknikleri yerine yeni teknikler kullanırlar. İç konuşma, bilinç akımı gibi teknikleri ANLATIM AŞAĞIDA16. Sanat için sanat ilkesine bağlı bir anlayış Sosyal yarar beklenmemiştir. Böylelikle okurun bir fikre ulaşması -benimsemesi Genelde açık bir dil Özellikle bilinç akışı, iç gözlem, empati tekniklerine unsurları modernist veya postmodernist eserler kadar yapıya çoğunlukla sadık anlayışı benimseyen sanatçılarSANATÇILAR HAKKINDA BİLGİLER İÇİN ÜZERİNE TIKLAYINIZ§ 👉Peyami Safa§ 👉Ahmet Hamdi Tanpınar§ 👉Sabahattin KudretVİDEO ANLATIM AŞAĞIDA.. ......Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Roman Özellikleribireyin iç dünyasını esas alan hikaye örneği,bireyin iç dünyasını esas alan hikayeler örnek,bireyin iç dünyasını esas alan hikaye yazarları,bireyin iç dünyasını yansıtan hikayeler,bireyin iç dünyasını esas alan eserler tonguç,bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri kısaca,bireyin iç dünyasını esas alan hikayenin özellikleri,bireyin iç dünyasını esas alan eserler test, bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örneği,bireyin iç dünyasını esas alan hikayeler örnek,bireyin iç dünyasını esas alan hikaye yazarları,bireyin iç dünyasını yansıtan hikayeler,bireyin iç dünyasını esas alan eserler tonguç,bireyin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri kısaca,bireyin iç dünyasını esas alan hikayenin özellikleri,bireyin iç dünyasını esas alan eserler test,
a- Ahmet Hamdi Tanpınar 1901-1962 Babasının memuriyeti dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli illerinde bulunmuş son olarak Antalya’da uzun yıllar ikamet etmiştir. Ahmet Hamdi edebiyatımızda roman, hikaye, şiir, demene gibi birçok farklı türde eser vermiş bir yazardır. Eserlerinde Türk kültürüne, milli, manevi değerlerin önemini vurgular. Hayal gücü yüksek, kültürlü, dili ustalıkla kullanabilen önemli bir yazardır. Romanlarında olduğu gibi hikayelerinde de hayal gücü ile buğulu fantastik bir evrende eşikteki insanı anlatmıştırHikayeleri Adem ile Havva, Abdullah Efendi’nin Rüyaları1943, Yaz Yağmuru 1955; Hikâyeler 1983.b- Peyami Safa 1899-1961 Sivas’ta sürgün babasının 1901 yılında ölmesi ve çocukluk yıllarında yaşadığı sağlık sıkıntısı, geçim sıkıntısı nedeni ile iyi bir eğitim alamamıştır. Ahmet Mithat gibi kendi kendini yetiştirmiş başarılı bir yazardır. Edebi hayatının ilk dönemlerinde öğretmenlik yaparak, çeşitli dergilerde çeviri yapıp yazılar yazarak geçimini sağlamıştır. Edebiyatımızda “Asrın Hikayeleri” genel başlığında yazdığı hikayeler ile tanınmıştır. Ama esas ününü romanları ile Bir Mekteplinin Hatıratı Karanlıklar Kralı19013, Siyah, Beyaz Hikayeler 1923, İstanbul Hikayeleri 1924, Ateş Böcekleri 1925, [Gençliğimiz 1938, Aşk Oyunları 192?, Süngülerin Gölgesinde 1924-Uzun hikayeler]c- Memduh Şevket Esendal 1883-1952 Edebiyatımızda birçok ilk dönem yazarı gibi ilk, orta, ve üniversite düzeyinde tam ve iyi bir eğitim almamıştır. Kendi deyimiyle “hiçbir okuldan mezun olmamıştır”. M. Şevket kendi kendini yetiştirebilmiş başarılı bir yazarımızdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya geçmiş birinci meclisin faaliyetlerine katılmıştır. Elçilik görevi ile Azerbaycan’a gönderildi. Böylelikle meclisin ilk elçimiz olmuştur. Memduh Şevket edebiyatımızda hikayeci kimliğiyle tanınan bir yazarımızdır. Hikayelerinde çoğunlukla siyaset ve toplum alanında kendi görüşlerini dile getirmiştir. “Ona göre medeniyet “yatay ve dikey medeniyet” olarak ikiye ayrılır. Yatay medeniyet toprak üzerine; dikey medeniyet ise teknoloji üzerine gelişir. Bu dikey medeniyet yıkılmaya mahkumdur.”Not “Mendil Altında” hikayesinde yazarımızın Çehov tarzını benimsediği Hikayeler 1946, Hikayeler -2 1946, Sabah Kahvaltısı 1983, Veysel Kavuş 1984, Bir Kucak Çiçek 1984, İhtiyar Çilingir 1984, Hava Parası 1984, Bizim Nesibe 1985, Kelepir 1986 Gödeli Mehmet 1988, Güllüce Bağları Yolunda 1992, Gönül Kaçanı Kovalar 1993d- Selim İleri 1949- Edebiyatımızda romancı kimliği ile tanınan yazarlarımızdandır. Edebiyatın neredeyse tüm türlerinde eser vermiştir. Roman yazma düşüncesi onda çocukluk döneminde başlamıştır. İlk romanlarında başarı elde edemeyince hikaye türüne yönelmiştir. İlk hikayelerini çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. Hikayelerinde özgün bir atmosfer, başarılı ruh çözümlemeleri, kusursuz bir üslup bulunur; hüzün, yalnızlık, ayrılık gibi temaları sıkça Cumartesi Yalnızlığı 1968, Pastırma Yazı 1971, Dostlukların Son Günü 1975, Bir Denizin Eteklerinde 1978, Eski Defterde Solmuş Çiçekler 1982, Son Yaz Akşamı 1983, Hüzün Kahvesi 1991, Kötülük 1992, Otuz Yılın Bütün Hikâyeleri 1997, Fotoğrafı Sana Gönderiyorum 2006e- Samiha Ayverdi 1905-1993 Edebiyat hayatına roman ve hikaye yazarak girmiştir. Sonraları tarih, felsefe ve tasavvuf konularına yönelerek birçok farklı türde eser vermiş bir yazarımızdır. Hayatı boyunca II. Meşrutiyet, I. Dünya Harbi, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin ilanı gibi olaylara tanık olmuş ve yaşanılanları edebi eserlerine kurgulayarak nakşetmiştir. Yazar Türk-İslam kültürüne, tasavvufa özel bir ilgi duymuştur. Hikayelerinde çoğunlukla konaklar, köşkler gibi iç mekanlarda yaşanan durumlar Mabette Bir Gece 1940f- Oktay Akbal1923-2015 İstanbul’da doğmuştur. Orda öğrenimini Kumkapı Saint Benoit Fransız Lisesi ile İstiklal Lisesi’nde tamamlamıştır. Yüksek öğrenimini ise İstanbul Üniversitesi Hukuk ve Edebiyat Fakültesinde yarıda bırakarak yazın hayatına katılmıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazan Oktay Akbal, hikayelerinde gerçekle hayali; anı ile kurguyu birlikte anlatmıştır. Onun hikayelerinde anılarının izi görülür. Hikayelerde fakir kenar mahallelerini, başıboş caddeleri, parkları, iskeleleri, kahvehaneleri, eski konakları Önce Ekmek Bozuldu 1946, Aşksız İnsanlar 1949, Bizans Definesi 1953, Bulutun Rengi 1954, İkisi 1955, Berber Aynası 1958, Yalnızlık Bana Yasak 1967, Tarzan Öldü 1969, İstinye Suları 1973, Karşı Kıyılar 1979, İlk Yaz Devrimi 1977, Hey Vapurlar, Trenler 1981, Lunapark 1983, Ey Gece Kapını Üstüme Kapat 1988, Hücrede Carmen 1988g- Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı 1886-1973 Varlıklı bir aileden gelen Cevat Şakir, ilköğrenimini mahalle mektebinde ortaöğrenimini ise Robert Koleji’nde tamamlamıştır. Daha lise yıllarında İkdam gazetesinde yazılar yazmaya başladı. İngiltere, Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi bölümü mezunudur. İstanbul’a döndükten sonra Çeşitli dergilerde yazılar için resimler yapmıştır. Aynı dönemde hikayeler de yazan sanatçı bir yazısında İstiklal Mahkemelerini eleştirdiği gerekçesi ile Bodrum’a sürgün edilmiştir. Sürgünde bulunsa da Bodrum’u çok seven yazarımız buranın Eski Yunan dönemindeki adı olan “Halikarnassos” kelimesini benimsemiş ve yazılarında “Halikarnas Balıkçısı” takma adını kullanmıştır. Romanlarında olduğu gibi hikayelerinde de deniz yaşamını, sahil insanlarını, buraların doğa güzelliklerini sade bir dille anlatmıştır. Hikayeleri Ege Kıyılarında 1939, Merhaba Akdeniz 1974, Ege’nin Dibi 1952h- Mustafa Kutlu1947- Her biri bir diğerinin devamı niteliğinde olan küçük hikayeler yazmıştır. Hikayelerinde okul, aile, birlikler gibi sosyal kurumlar ile aşk, inanç, başarı, yükselme hırsı gibi insani duyguları, bunların yarattığı durumları anlatmıştır. Bunların yanı sıra hikayelerinde inancından, ideallerinden, geleneklerinden kopan insanların acziyetlerini, olaylar karşısındaki çaresizliklerini sergilemiştir. Not Mustafa Kutlu hem milli manevi duyguları dile getiren hem de bireyin iç dünyasını esas alan hikayeler Ortadaki Adam 1970, Gönül İşi 1974, Yokuşa Akan Sular 1979, Yoksulluk İçimizde 1981, Ya Tahammül Ya Sefer 1983, Bu Böyledir 1987, Sır 1990, Arka Kapak Yazıları 1995, Hüzün ve Tesadüf 1999, Uzun Hikaye 2000, Beyhude Ömrüm 2001, Mavi Kuş 2002, Tufandan Önce 2003, Rüzgarlı Pazar 2004, Chef 2005ı- Tarık Buğra 1918-1994 Dönemin birçok yazarı gibi geçim sıkıntısı nedeni ile tıp ve hukuk eğitimini yarıda bırakmıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazmıştır. Edebiyat hayatına yazdığı küçük hikayeler ile girmiştir. Hikayelerinde aile hayatı, aşk ve mutluluk gibi temaları işler ve yalnız, içine kapanık, huzursuz insanı anlatır. Durum hikayesi tarzını benimsemiştir. Milli mücadele yıllarını anlattığı “Küçük Ağa” romanı ile tanınmıştır. Hikayeleri Oğlumuz 1949, Yarın Diye Bir Şey Yoktur 1952, İki Uyku Arasında 1954, Hikâyeler 1964i- Kenan Hulisi Koray 1906-1943 Edebiyatımızda Edgar Allan Poe tarzında yazdığı korku hikayeleri ile tanınmıştır. Kenan Hulisi Yedi Meşaleciler adı ile bilinen edebi topluluğun tek hikayecisidir. Bir dönem köy hayatını anlatan başarılı hikayeler yazmıştır. Askerlik görevini icra ederken, genç yaşta, tifüs nedeni ile ölmüştür. Not En çok bilinen hikayesi “Miras Keçe” Bir Yudum Su 1929, Bahar Hikâyeleri 1939, Son Öpüş 1949, Bir Otelde Yedi Kişi 1940j- Samet Ağaoğlu 1909-1982 Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Çeşitli devlet kademelerinde memuriyet, millet vekilliği ve bir dönem bakanlık yapmıştır. Yazdığı hikayelerde düşkün, ruhsal bunalımları olan kişileri anlatmıştır. Hikayelerinde karamsarlık hakimdir. Anlatımlarında ağır süslü bir dil kullanır. Dünya edebiyatından Dostoyevski’den etkilendiği açıkça Strazburg Hatıraları 1944, Zürriyet 1950, Öğretmen Gaffur 1953, Büyük Aile 1957, Hücredeki Adam 1964, Katırın Ölümü 1965
Türk Edebiyatında HİKÂYE Türü ve Özellikleri konusuna derinlik kazandırmadan önce HİKÂYENİN ne olduğunu belirlemek gerekir. Hikâye bir ya da birkaç kişinin başından geçen dar ve kısa hayat olaylarını anlatan yazıdır. Hikâyede olay, fazla genişletilmez, ikinci plandaki kişilere yer verilmez. Hikâyenin konusu gerçek yaşamdan alınabileceği gibi gerçeğe uyacak şekilde yazarın hayal kurma yetisinden çıkabilir. Bir hikâyede başlıca şu niteliklerin bulunması koşulu vardır Hikâye öykü; yaşanmış ya da yaşanabilir olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı kısa edebî genellikle tek olay anlatılır, kişi sayısı bir yönü üzerinde ve mekânın anlatımında ayrıntıya girilmez. Hikâyede genellikle kısa cümleler ilkin eski destanları görevini yüklenmek ve bunların yerini tutmak amacıyla yeni çağda meydana gelmiştir. Daha önce hikâye türüne rastlanmıyor, Rönesans’tan zamanımıza dek gittikçe gelişen hikâye, Batı edebiyatının en yaygın türü yüzyılda İtalyan edebiyatında Boccaccio’nun Bokaçyo yazdığı Decameron Dekameron adlı eser, hikâye türünün ilk örneği kabul edebiyatında Tanzimat’tan önce hikâye türünün yerini halk hikâyeleri, destanlar, masallar, mesneviler ve Dede Korkut Hikâyeleri tutmaktaydı. Batılı anlamda hikâye, Türk edebiyatına Tanzimat’la girmiştir. Daha önceki aydınlar edebiyatı olan Divan Edebiyatı ile buna paralel yürüyen Halk Edebiyatımızda hikâye türü yoktur. Mesnevî adı verilen manzum yazılar, bugünkü anlamda hikâye olmayıp masalla hikâye arasında Divan Edebiyatı’na özgü bir manzum yazı türüdür. Leylâ ve Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi. Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât adlı eseri ilk hikâye Rivâyât’ta yer yer geleneksel hikâyenin anlatım özelliklerine açıdan güçlü, Batılı örneklere benzeyen ilk hikâye ise Samipaşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eseridir. Hikâyenin Bölümleri Serim, düğüm, çözüm şeklindedir ancak bazı hikâyelerde bu bölümler bulunmayabilir. Serim bölümü; yer ve zamanın belirtildiği, kişilerin tanıtıldığı, olayın anlatılmaya başlandığı bölümü, olayın okuyucuda merak duygusu oluşturacak şekilde işlendiği bölümü, olayların düğümlerinin çözüldüğü bölümdür. Okuyucuda merak uyandıran sorular bu bölümde cevaplanır. Hikâyenin Yapı Unsurları Kişiler, olay örgüsü, mekân yer, zamandır. 1. Kişiler Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kahramanlar hikâyenin kişi kadrosunu oluşturur. Bu kişiler kurmaca kişilerdir. 2. Olay örgüsü Hikâye kişilerinin başından geçen olaylar dizisidir, hikâyedeki ana olaya bağlı küçük olayların peş peşe sıralanmasıyla oluşur. 3. Mekân Olayın geçtiği yer ya da yerlerdir. Yazar, olayın akışı içinde ayrıntıya girmeden mekânı tanıtır. 4. Zaman Olayın başlangıcından bitişine kadar geçen süredir. Olay, baştan sona doğru verilebileceği gibi bu sıralamaya uyulmadan da verilebilir. Zaman açıkça belirtilebileceği gibi sezdirilebilir de. Anlatıcı Hikâyedeki olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, yazarın kendisi değil kurmaca bir kişidir. Hikâyede olaylar birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır. Bakış Açısı Anlatıcının hikâyedeki kişi, olay, yer ve zamanı ele alış biçimi ve bunlara karşı takındığı tutumdur. Üçe ayrılır Hâkim Tanrısal / İlahi Bakış Açısı Anlatıcı, olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl gelişeceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenleri ve psikolojilerini yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü Ben Bakış Açısı Olaylar, hikâye kahramanlarından birinin ağzıyla anlatılır. Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı birinci Gözlemci Müşahit/ O Kişisi Bakış Açısı Anlatıcı; gördüklerini, tanık olduklarını aktarır. Hikâye kahramanlarının aklından geçenleri bilmez. Anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır. Nesnel bir tutum sergilenir. Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü kişidir. Bir metinde birden fazla anlatıcı ve bakış açısı bulunabilir, anlatıcının değişmesine göre bakış açısı da değişebilir. Teması, konusu ve çatışma unsurları ile hikâye; yazıldığı dönemin siyasi, ekonomik, kültürel özelliklerini yansıtır. Tema Hikâyedeki temel duygu veya düşüncedir, soyut ve geneldir sevgi, dostluk vb. Konu Hikâyedeki duygu veya düşüncenin somut bir duruma bağlı olarak ele alındığı olgudur, temayı sınırlandırır Türkiye’de aile bağları vb. Karşılaşma Olay çevresinde gelişen edebî metinlerde çatışmaları, olay halkalarını veya yeni durumları oluşturacak şekilde kahramanların yüz yüze gelmeleridir. Çatışma Hikâyede karşıt duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile ortaya çıkan durumdur. Olayların dayandığı asıl ögedir, merak duygusunu canlı tutar hayal-gerçek çatışması vb. Hikâye Türleri Hikâyeler genel olarak olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır 1. Olay Hikâyesi Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak mantıksal bir sıralamayla sonuca bağlandığı hikâye türüdür. Bu tarz hikâyenin temeli bir olay anlatımına hikâyesinde kahramanların ve çevrenin tasvirine önem verilir, okuyucuda merak ve heyecan duygusu yazar Guy de Maupassant Giy dö Mopasan tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Maupassant tarzı hikâye de hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay ve Reşat Nuri Güntekin’dir. 2. Durum Hikâyesi Bu tür hikâyede olduğu gibi olaylardan çok, günlük yaşamın bir kesitini ele alıp anlatan hikâye hikâyesinde ruhsal çözümlemelere ağırlık verilir, olay ikinci planda tarz hikâyede serim, düğüm, çözüm bulunmaz; okuyucunun merak duygusuna yazar Anton Çehov tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Çehov tarzı hikâye de hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık’tır. Diyalog Kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir. Metne akıcılık kazandırır. Diyalog tekniğinde konuşmalar, kitabi değildir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur. İç Konuşma Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur. Bilinç Akışı Genellikle XX. yüzyıl modern roman ve hikâyesinde kullanılmış bir anlatım teknikte de iç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçirdikleri doğrudan o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları şeklinde anlatıcı ve bakış açısı söz konusudur ancak bilinç akışında iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi çok serbest çağrışım yoluyla bir düşünceden bir başka düşünceye teknikte dış dünyaya ait nesneler, motifler bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak işlev akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır. Dede Korkut Hikâyeleri Eserin asıl adı Kitâb–ı Dedem Korkud Alâ Lisân–ı Tâife–i Oğuzân’dır Oğuzların diliyle Dedem Korkut’un Kitabı.İçinde bir ön sözle on iki hikâye dönemlerde bulunan “Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” adlı hikâye nüshasının Dede Korkut Hikâyeleri’ne ait olduğu tespit edilmiştir. Günbed nüshası adı verilen bu nüsha, Dede Korkut anlatmalarının XVIII. yüzyıla kadar geldiğini göstermesi ve Güney Azerbaycan, özellikle Tebriz ağzını yansıtan bir dille yazılmış olması açısından önem taşımaktadır..Halkın ortak Akkoyunluların egemen olduğu Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde XIV. yüzyıl sonlarında veya XV. yüzyıl başlarında halk ağzından derlenerek yazıya hikâyelerin ilk defa Dede Korkut adlı bilge bir ozan tarafından anlatıldığına hikâyede adı geçen, olaylardan hisse çıkaran, hana dua eden Dede Korkut; hikâyenin yazarı değil, daha çok manzum destani hikâyeler anlatan, ozanları simgeleyen bilge bir Müslüman Oğuzların, komşuları olan Rum, Ermeni ve Gürcü devlet veya beyliklerle yaptıkları savaşlar; bazılarında kendi iç mücadeleleri; bazılarında da tabiatüstü varlıklara Azrail, pınar perisi, pınar perisinin oğlu Tepegöz karşı giriştikleri mücadeleler Müslüman’dır fakat Dede Korkut Hikâyeleri’nde din çok kuvvetli bir unsur olarak görülmez. Çünkü Oğuz Türklerinin İslamiyet’i kabul etmelerine rağmen henüz tam anlamıyla İslam dinine uygun bir yaşamları olağanüstü kuvvete sahip olmaları, bazı kahramanların vücut yapılarının dahi doğal yapının üstünde olması, doğaüstü varlıklara yer verilmesi bakımlarından bu hikâyeler destan karakteri taşımaktadır. Deli Dumrul’un gözünü daldan budaktan sakınmayan yiğitliği, her şeye meydan okuyabilme cesareti, Azrail’le mücadelesi hikâyenin destansı özelliklerinin bir ve nesir karışık yazılmaları, kısa olmaları, ayrıntılar üzerinde durmamaları bakımlarından da halk hikâyesi karakteri taşımaktadır. Bundan dolayı bu eser, destan döneminden halk hikâyeciliği dönemine geçişin ilk örneği kabul Korkut Hikâyeleri’nde olaylar ve tasvirler nesirle; karşılıklı konuşmalar, duygu ve düşünceler nazımla dile getirilir. Eser, Arapça ve Farsçada geçen dinî kavramlar dışında Türkçenin seçkin örnekleri arasında yerini alır. Eserde cümle içi kafiyeler, cümle sonlarındaki seciler, deyimler dikkati çeker. Oğuz Türkçesiyle söylenen Dede Korkut Hikâyeleri’nin; Dresden, Vatikan ve Günbed olmak üzere üç yazma nüshası vardır. Halk Hikâyeleri Halkın ortak malı olan halk hikâyeleri, göçebe hayattan yerleşik hayata geçişin ilk hikâyeleri, zaman ve coğrafyanın etkisiyle efsane, masal, menkıbe, destan vb. ürünlerle beslenerek o dönemde uzun soluklu olayların anlatıldığı metinlerin yerini tutmuştur. Bu türün gelişiminde tarihî olayların ve dinin de etkisi hikâyelerinin konuları genellikle aşk Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Âşık Garip Hikâyesi… ve kahramanlıktır Köroğlu vb.. Bazen de her iki konu birlikte işlenir Kirman Şah, Yaralı Mahmut….Hikâyeleri ortaya çıkaran olaylar, gerçek ya da gerçeğe yakındır. Bu nedenle ortaya çıktıkları dönemin tarihî olayları bazen aynı şekilde bazen de hikâye gerçekliği içinde yer Türk, Arap, Hint ve İran olan, büyük ölçüde meddahlar ve saz ustası âşıklar tarafından anlatılan halk hikâyelerinde ezgi ve şiir iç hikâyelerinde sözlü dönem ürünlerinde konuşma dilinin özellikleri hikâyelerinde her zaman bir engel vardır. Bu engel Kerem ile Aslı hikâyesinde olduğu gibi sevenleri birbirinden ayırır. Sevenler mezarlarında da rahat kalamazlar; bir çalı dikeni, bir böğürtlen otu olur; iki sevdalının, iki gül fidanının arasında hikâyelerinde olduğu gibi bu hikâyede de baştan sona kadar nazım ve nesir karışık olarak verilmiştir. Olaylar nesirle, duygular nazımla ile Kerem hikâyesinde, kahramanlar gerçek bir kişi olmakla birlikte onun başından geçmiş gibi gösterilen olayların çoğu olağanüstü bir özellik taşımaktadır.“Aldı Kerem, deyip kesti, yola revan oldu” gibi halk hikâyelerinde kullanılan kalıplaşmış sözler kullanılmaktadır. Cenknameler Hazreti Ali çevresinde teşekkül eden cenknâmeler, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında tercüme, telif ve adapte yoluyla Ali Cenknâmeleri; kahramanlık konusunu işleyen, dine dayalı destansı hikâyeler içerisinde yer gelenekte var olan cenknâmeler, daha sonra yazıya geçirilmiştir. Cenknâmelerin büyük bir kısmının günümüzde yeniden ele alınıp hikâyelere konu edilmesiyle bu eserler, modern Türk hikâyeciliğine kaynaklık şekil bakımından nazım, nesir veya nazım-nesir karışık olarak kaleme Ali, olaylarda sürekli sahnede kalan örnek cengâver-gazi tipini temsil etmektedir. Müslim-gayrimüslim mücadeleleri fikri üzerine kurulmuş cenknâmelerde Müslim ve gayrimüslim olmak üzere iki tip vardır. Somut veya hayalî varlıklar cenknâmelerde sürekli sahnededir. Cenknâmelerde, okuduğunuz metinden de anlaşılacağı gibi olağanüstü ögeler söz konusudur. Mesneviler Divan edebiyatına ait bir nazım şeklidir. Mesneviler, doğrusu şiir formuyla yazılan hikâyelerdir. İran Fars edebiyatından Türk edebiyatına geçen bu nazım şekli, beyitlerden beyti kendi arasında kafiyeli olup kafiye düzeni aa-bb-cc-dd … şeklindedir. Bu özellik, şaire kafiye bulmada kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenle mesnevi, şairler tarafından rağbet gören bir nazım şekli olmuştur. Hatta Lamî Çelebi, Taşlıcalı Yahya, Ali Şir Nevaî gibi bazı sanatçılar hamse beş mesneviye verilen ad sahibi oldukları için onlara ayrı bir önem aruzun kısa kalıplarıyla yazılan mesnevilerde beyit sınırlaması aşk, kahramanlık, din, tasavvuf gibi konular edebiyatında Şeyhi’nin Harname, Ahmedi’nin İskendername, Gülşehri’nin Mantıku’t Tayr adlı eserleri mesnevi şeklinde yazılmış belli başlı bir bakıma Divan Edebiyatı Dönemi’nde günümüz roman ve hikâyesinin yerini tutan uzun soluklu eserlerdi. Dönemlerine Göre Hikâye Tanzimat Hikâyesi Tanzimat’la birlikte Batı edebiyatından etkilenmeler başlamış; roman, hikâye, tiyatro gibi pek çok Batılı türün ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Bu dönem hikâyeleri, divan edebiyatındaki mesneviler ile halk hikâyeciliğinin tamamen dışındadır. Onların geliştirilmiş ya da modernleştirilmiş bir şekli değil, tamamen Fransız edebiyatı örnek alınarak oluşturulmuş eserlerdir. Tanzimat edebiyatı sanatçıları romantizm akımının etkisiyle toplumu bilgilendirmek amacıyla edebî eserleri bir araç olarak kullanmışlardır. Bu da o dönemde verilen eserlerin çoğunun teknik yönden kusurlu olmasına sebep olmuştur. Dönemin önemli hikâyecilerinden biri Ahmet Mithat Efendi’dir. Kendi iç dünyasından ziyade dış çevreyi anlatması yönüyle dikkatleri çeken Ahmet Mithat Efendi’nin “Letâif–i Rivâyât” adlı eserler serisindeki hikâyeler, Türk edebiyatındaki ilk yerli hikâye örnekleridir. Sosyal fayda peşinde koşan yazar, okuyucu için yararlı gördüğü telkinleri ön planda tuttuğu için modern hikâye tekniğine tamamen bağlı kalmamıştır. Tanzimat Döneminin bir başka sanatçısı Samipaşazâde Sezai’dir. Yazar, Küçük Şeyler adlı kitabında aynayı fertlerin iç dünyasına, iç mekâna, sosyal ve siyasi meselelerden uzakta olan insanın küçük dünyasındaki hassasiyetlere yöneltir. İçinde birçok hikâye olan “Küçük Şeyler”, Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk hikâye örneklerinden kabul edilmektedir. Hikâyede dil, oldukça ağır olup uzun cümleler dikkati çekmektedir. Bunda hem divan edebiyatı kültürünün hem de Batılılaşmanın etkisi vardır. Milli Edebiyat Hikâyeciliği İkinci Meşrutiyet 1908 sonrasında memlekette başlayan ve o dönemde “Türkçülük” adı verilen ulusçuluk hareketi, “edebiyatta ulusal kaynaklara dönme” düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. “Ulusal kaynaklara dönme” sözü; dilde sadeleşme, hece ölçüsünü benimseme, yerli hayatı yansıtma anlamında kullanılmış ve bunları gerçekleştirmeyi amaç edinen edebiyat hareketine Millî Edebiyat adı verilmiştir. Dilde sadeleşme hareketi, 1911’de Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” makalesinde ileri sürülen görüşler doğrultusunda başlamıştır. Millî Edebiyat Dönemi’nde sanatçılar konuşma dilini yazı dili hâline getirmeyi amaçlamışlar ve bu doğrultuda eserler vermişlerdir. Bu anlayışla Ömer Seyfettin, millî bir edebiyatın ancak halkın kullandığı dille gerçekleşeceğini belirtmiştir. Millî Edebiyat Dönemi’nin Ömer Seyfettin’den başka önde gelen hikâyecilerinden bir diğeri, eserlerinde gözlem ve mizahın önemli yer tuttuğu Refik Halit Karay’dır. Yine bu dönemde Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Aka Gündüz, Reşat Nuri Güntekin hikâye türünde eserler vermişlerdir. Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye 1923-1940 Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır. Bu yıllarda Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile MecnunFahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı SelaseErcüment Ekrem Talu’nun Teravihten SahuraNahid Sırrı Örik’in Eski ResimlerSadri Ertem’in Bacayı İndir Bacayı KaldırMemduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, PazarlıkSabahattin Ali’nin Ses, KamyonSait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri tanınmış hikâye örneklerindendir. Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye 1940-1960 Cumhuriyet Dönemi’nin 1940-1960 yılları arasında bireyin iç dünyasını esas alan, toplumcu gerçekçi, modernist, millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmışlardır. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Talip Apaydın gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; hikâyelerinde köy ve köylünün sorunları, toprak kavgaları, köyden kente göç gibi toplumsal konuları ele almışlardır. Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü modernist çizgide hikâyeler Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır. Bu dönemin belli başlı hikâyecileri ve eserleri Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz YağmuruKemal Bilbaşar’ın Cevizli BahçeOrhan Kemal’in Ekmek Kavgası, Çamaşırcının KızıHalikarnas Balıkçısı’nın Cevat Şakir Kabaağaçlı Merhaba AkdenizSamim Kocagöz’ün Telli Kavak, Koca Öküzün ÖlümüKemal Tahir’in Göl İnsanları;Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak;Haldun Taner’in Yaşasın Demokrasi;Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar FotoğrafhanesiSabahattin Kudret Aksal’ın Gazoz AğacıMuzaffer Buyrukçu’nun Katranİlhan Tarus’un Köle Hanı; Tarık Buğra’nın OğlumuzFakir Baykurt’un Efendilik SavaşıNezihe Meriç’in Bozbulanık Konularına Göre Hikâyeler Toplumcu Gerçekçi Hikâye Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi anlayışla eser veren sanatçılar eserlerinde köy yaşamındaki sorunları, toprak kavgalarını, ağa-köylü çatışmasını; köyden kente göçün neden olduğu sorunları; büyük kentlerde yaşayan işçilerin, emekçilerin yaşam mücadelelerini ele Hikmet, Ercüment Behzat Lav, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Reşat Enis Aygen, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz toplumcu gerçekçiliğin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileridir. Modernist Hikâye Modernist hikâyede gerçeklik karşısında kuşkucu ve tedirgin olan, iç dünyasına çekilen, yabancılaşan, toplumla çatışan, karamsar, bunalımlı, zayıf birey ele tarz hikâyede kronolojik zamanda geriye dönüşlerle geleneksel anlatım ve yapıdan uzaklaşılmış, olay örgüsü ve mekân geri planda Meriç, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Ferit Edgü ve Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Latife Tekin, Orhan Pamuk bu akım doğrultusunda hikâye yazan başlıca Karasu, “Odalardan Biri” adlı hikâyesinde toplumun, kalabalıkların içinde sıradanlaşmamak için yalnızlığına sığınan, yani kendi içine yönelen bireyi anlatmıştır. Yazar, bu hikâyede iç konuşma ve bilinç akışı anlatım tekniklerini eğilim taşıyan eserler, toplumla beraber bireyi de önemsemiştir. Bireyin iç dünyasının karmaşıklığından hareketle gerçekliğe ulaşmaya çalışan bu anlayışın izlerini, Oğuz Atay’ın “Demiryolu Hikâyecileri”adlı hikâyesinde de görmek mümkündür. Modernizmi esas alan eserlerde dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışına çıkılarak bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş gibi anlatım tekniklerine yer eserlerde temel alınan olay, karakter, çevre unsurları modernist hikâyelerde önemsizleştirilmiş; simge, imge, bakış açısı, ironi, çağrışım önem kazanmıştır. Bu anlayışta yazılan eserlerde insanlar, duygu ve düşünceleriyle karmaşık ve çok yönlü bir varlık olarak görülür. Modern yaşamdaki bireyin bunalımı, toplumla çatışması, yalnızlığı, huzursuzluğu, topluma yabancılaşmasının anlatıldığı bu eserlerde sıradan bir zaman akışı kullanılmaz; eserdeki kişi veya kişiler aynı zaman dilimi içinde değişik zaman dilimlerini yaşar. İslami Duyarlılık Hikâyesi Mustafa Kutlu’nun Bir Saatlik Telâki adlı eserinin de bulunduğu ilk hikâye kitabı olan “Ortadaki Adam”da toplumsal değişme, çarpık şehirleşme, göç gibi temalar yer almaktadır. Bu hikâyelerde bireysel ve toplumsal durumlar birbirini doğurarak iç içe geçmiştir. Mustafa Kutlu, kaleme aldığı hikâyelerinde geçmiş kültüre, İslam’a, tasavvufa, erdeme ve insanın kendi iç dünyasına yer vermiştir. İslami duyarlılık onun hikâyelerinde estetiğe bürünmüştür. Anlatımı sade ve samimidir. Mustafa Kutlu, eserlerinde kullandığı teknikler ve geliştirdiği hikâye tarzıyla son dönem Türk hikâyeciliğinin önemli isimlerinden biri olmuştur. Küçürek Hikâye Küçürek hikâyeler, az sayıdaki kelimeyle yoğun anlamlar aktarma gücüne sahip olan sanatsal iletişim hikâyenin üç önemli belirleyici özelliği vardır Kısalık, yoğunluk ve tür hikâyede anlam yoğunluğu, doku zenginliği ve biçim sıklığı dikkat içeriksel ve nesnel ölçüleri, küçük boyutlara okuyucu üzerinde sanatsal bir etki yaratmak ve bu etkiyi artırmak amacıyla hikâyenin içeriğinin boyutlarını kasıtlı olarak küçültür. Bu nedenle kelime eksiltme, zaman-mekân ayrıntılarını silme ve bir durumu minyatürleştirme küçürek hikâyelerin en çok yararlandığı anlatı hikâye olarak adlandırılan çok kısa hikâyeler; Tortu, Sus Kalbim Sus Çiçek adlı metinlerde insan yaşamından dondurulmuş kısa bir an, Yangın ve Seçkin Göz adlı metinlerde yaşanmış küçük bir olay, Derya adlı metinde içsel konuşma gibi çeşitli şekillerde okuyucunun karşısına Edgü, Haydar Ergülen, Hulki Aktunç, Necati Tosuner, Vüs’at O. Bener, Murat Yalçın gibi sanatçılar küçürek hikâye tarzında eser veren sanatçılardandır. Faysal DAL
kişinin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri